SÜPER LİGE ÇIKMAMIZ ENGELLENEMEZ!
  Unutmadık Unutturmayacağız...
 

Unutmadik , Unutturmayacağız!

Yaşanan bu rezaletler Türk Sporuna kara 1 leke olarak işlenmiştir!

İşte size  ispatlanmış ama suçluların cezasini bulmadığı iki dosya!!

Bunun adı futbol değil REZALET

Diyarbakir - ALTAY

Diyarbakır-Altay maçı öncesi yaşanan utanç verici olaylar ve bir yığın çirkinlik, Türk Futbol Tarihi’ne kara leke olarak geçti
Gölge düştü
İKİNCİ Lig Yükselme Grubu’nda şampiyonluk heyecanı doruk noktasına ulaşırken, zirveyi yakından ilgilendiren Diyarbakırspor - Altay maçında yaşanan olaylar futbola gölge düşürdü. Karşılaşma öncesi saha içinde görev yapan basın mensuplarına yapılan saldırılarla başlayan çirkinlikler, iki gazetecinin emniyet güçlerinin önünde sivil kişiler tarafından tekme tokat dövülmesi ile doruğa tırmandı.
     
Zehirli gaz
YEREL basına hiç dokunmayan ve kendini stat yöneticisi olarak tanıtan bir görevlinin, İstanbul ve İzmir’den gelen tüm gazetecileri makinalarıyla bir odaya kilitlemesi ise bardağı taşırdı. Altay’ın stada girişi uzun süre engellenirken, elektrikler kesik diyerek, "Şimdi jenaratörü çalıştıracağız" bahanesiyle konuk takımın soyunma odasına zehirli gaz sıkılması herkesi şaşkına çevirdi.
     
TRT’ye engel
YOĞUN dumandan kurtulmak için kendilerini sahaya atan Altaylı futbolcuları bu kez başka bir sürpriz karşıladı. Siyah - Beyazlı futbolculara tribünlerden bir yığın patlayıcı madde yağdı. Görüntü almaya çalışan TRT kamerasının önünde ise nöbetçi topluluk (!) sürekli engel yaratırken, bir ara kameranın üzerine Diyarbakırspor bayrağının örtüldüğü gözlendi. Birçok Altaylı futbolcu kafalarına isabet eden yabancı cisimler sonucu yaralandı.

Planlı senaryo

ALTAY Başkanı Nafiz Zorlu dün yaptığı açıklamada, Diyarbakır’daki olayların organize edilmiş, planlı senaryo olduğunu söyledi. Zorlu, "Taraftarın ölüm tehdidi ve saldırısı stadın girişinde başladı. Organizasyonu bizzat Diyarbakır Genel Kaptanı Abdurrahman Yakut’un üstlendiğini gördük. Sahada üzerinde görevli yazan 150 kişilik topluluk futbolcularımıza yumruk atarak 90 dakika terör estirdiler. Dördüncü hakemden can güvenliği istememize rağmen bunu sağlayamayacağını belirtti. Bu olaylar zincirini UEFA’ya taşıyacağız" diye konuştu. Bu arada Altay’ın maçın tekrarı için başvuruda bulunacağı belirtildi.
     

İş çığrından çıktı

"Bu kadarına da pes doğrusu" deyip geçemeyiz... Artık pes edemeyiz...
Bir ülkenin stadlarında "ağır cezalık suçlara" göz yumuluyorsa, artık o "oynanan oyuna" futbol diyemeyiz...
Başka bir ismi olmalı bu oyunun. Kirli ve sinsi çağrışımlar yaratan... Kötü hesaplar, şiddet ve çıkar kokan...
Futbola çok uzak; sporun yüzünü kızartan bir isim...
Adı henüz konmadı ama kadro belli. Başrolde Federasyon, ardından politika, politikanın "memuru" TRT, küçük çıkarlar peşindeki bir sürü "avene"... Ve belki de bu şeytan üçgeninin bir köşesinde "derin devlet"...
Sahne ise her türlü efekte müsait olunca rahmetli Gaffar Okkan’ın hayatta olsaydı asla izin vermeyeceği bir şiddet sergilendi Diyarbakır’da... Olağanüstü Hal’i aratmayacak bir futbol terörü, basın sansürü, dayak, baskı... Rakip takımın başkanı Ankara’ya "imdat" mesajları yolladı.
Çok çok iyi bir niyetle; tüm bu kıvılcımların "Güneydoğu halkına ve rahmetli Okkan’a bir vefa"dan kaynaklandığını söylesek de, iş artık çığrından çıktı.
Şimdi, dizginlere asılma zamanı...
Bu kadarına da pes doğrusu deyip geçemeyiz.
"dostluk ve kaynaşma" beklediğimiz futbolun, "terör közlerine" krampon atmasını seyredemeyiz. 

Baş suçlu federasyon

Diyarbakır’daki kritik karşılaşmanın TV’den naklen yayınına izin vermeyip, gerilimin daha da artmasına davetiye çıkardı. FUTBOL Federasyonu, Diyarbakır - Altay maçının televizyondan naklen yayınlamasını engelleyerek olayların çıkmasına zemin hazırladı. Tüm ısrarlara rağmen karşılaşmaya yasak koyan federasyon, yaşanan çirkinliklere davetiye çıkarırken, bu haftaki maçların naklen verileceğini açıkladı.
BASINDA geniş yer alan üzüntü verici olaylar, temsilci ve gözlemci raporlarına yansımadı. Maçın gözlemcileri; Erdal Güleç ve Galip Bitigen, hakem Ali Uluyol’a dokuz puan verdiler. Federasyon temsilcisi Orhan Danışman sahaya patlayıcı madde atıldığını, polislerin güvenliği sağladığını kaydetti.

Basında işin içinde !!

Şimdi, önce Milliyet’ten ayrıntılar aktaralım, sonra da Hürriyet ve Sabah’ın tutumuna bakalım. Sonra da olan biten hakkında bir yargıya varmaya çalışalım.

Milliyet’in aykırı yayını – helâl olsun

Milliyet’in “Bunun adı futbol değil REZALET” manşetli sayfasında bildirildiğine göre, Diyarbakır’da:

…iki gazeteci emniyet güçlerinin önünde sivil kişiler tarafından tekme-tokat dövüldü.

…kendini stad yöneticisi olarak tanıtan bir görevli, İstanbul ve İzmir’den gelen bütün gazetecileri makineleriyle bir odaya kilitledi.

… Altay takımının stada girişi uzun süre engellendi, sonra soyunma odasının elektrikleri kesildi, “jeneratör çalıştıracağız” denerek odaya “zehirli gaz” verildi.

… Altaylı futbolcuların başına tribünlerden patlayıcılar yağdı.

… “Birçok” Altaylı futbolcu, başlarına isabet eden cisimler yüzünden yaralandı.

TRT kamerasının önünde bir “nöbetçi topluluk” bekledi, kameranın üstünü bayrakla örttüler.

Milliyet, üçte iki sayfa ayırdığı haberi dört parça halinde işledi. Bunlardan birinde, yukarıda aktardığımız ayrıntılar yeralıyor. İkincisi, gazetenin ancak önemli durumlarda kullandığı türden bir “editoryal” yazı. Başlığı, “İş çığırından çıktı”. Bu yazıda işin içinde “derin devlet”in bile olabileceğinden sözediliyor ciddî ciddî. Parçalardan üçüncüsünde Altay Kulübü Başkanı Nafiz Zorlu’nun açıklamaları özetlenmiş. Zorlu, Diyarbakırspor Genel Kaptanı Abdurrahman Yakut’un saldırı ve tehdit organizasyonlarında başrol oynadığını, sahada, göğüslerinde “görevli” yazılı 150 kişilik topluluğun Altaylı futbolculara yumruk attığını, 90 dakika boyunca terör estirdiğini belirtiyor. Dördüncü parçada da gazete, federasyonu “baş suçlu” ilân ediyor, maçın naklen yayınına izin vermemesi nedeniyle. Bu bölümün spotunda belirtildiğine göre, Diyarbakır’da yaşanan vahim olaylar temsilci ve gözlemci raporlarına yansımamış. Maçın gözlemcileri Erdal Güleç ve Galip Bitigen, hakeme dokuz puan vermişler, federasyon temsilcisi Orhan Danışman da, sahaya patlayıcı madde atıldığını, polislerin güvenliği sağladığını belirtmiş.

Görüyorsunuz ki, tam teşkilâtlı bir organizasyonla karşı karşıyayız. Söze devam etmeden, Milliyet’e tebrik ve takdirlerimizi iletelim.

Ve bakalım, başka gazeteler hangi telden çalıyor.

Hürriyet’te gizli saklı, Sabah’ta “iddia”

Hürriyet 15 Mayıs’ta Altay başkanı Zorlu’nun açıklamalarına yer verdi. “Diyarbakır’daki olaylara büyük tepki gösterdiler – Altay’da isyan” başlığıyla; ve büyük bir mesafeyle. Hürriyet’e göre, Nafiz Zorlu, “Diyarbakırspor deplasmanında çok kötü muamele ile karşılaştıklarını iddia etmiş”ti. “Büyük gazete”nin Zorlu’nun anlattıklarını “iddia” diye nitelemesi tabiî ki sıradan bir hadise değil. Hürriyet’in bir gün önce hiç büyütmemeyi, araya sıkıştırmayı tercih ettiği ayrıntıları aktarırken göreceğiz ki, bilinçli bir tutum var ortada.

Hürriyet maçın ertesi günü (14 Mayıs’ta) bütün bu olaylar hakkında bilgiler de içeren haberine ne başlık atmıştı, biliyor musunuz? Şunu: “Diyarbakır’da bayram var”! Gerisi, yeşil-kırmızılılar Altay’ı şöyle yıktı böyle yıktı, diye geliyor, haberin içinde, maç öncesinde ve maç sırasında konuk takıma tribünlerden taş ve maytap atıldığı yeralıyordu. Tribünlerden atılan taşlarla iki Altaylı futbolcunun başının yarıldığı ve Diyarbakırspor genel kaptanı Abdurrahman Yakut’un iki Altaylı’ya yumruk attığı, bir Altay yöneticisinin ağzından veriliyordu. (Aynı mesafeye dikkat!) Haberin başlığı, “Diyarbakır’da bayram”dı! Ne bayramı acaba bu? Kurban bayramı mı?

Geçelim Sabah’a. Bu gazete de (14 Mayıs’ta) maçı spor sayfalarından birinin manşetinden vermiş, “D. Bakır geliyor” başlığı atmıştı. Maç haberinde, “olaylara” (yani organize terör eylemine) dair tek satır yoktu. Buna karşılık, Altaylılara ve gazetecilere yapılanlar, kameraman ve fotoğrafçıların odaya kilitlenmesi, siyah-beyazlı futbolculardan ikisinin dövülmesi, ikisinin başının yarılması, ambulans çağrılmayışı, soyunma odasının elektriklerinin kesilmesi, odaya sis bombası atılması, yere mazot bile dökülmesi, Diyarbakırlı taraftarlara yaklaşık 2 milyar liralık patlayıcı dağıtıldığı… bütün bu ayrıntılar, “Korkunç iddialar” dişi başlığıyla, bir çerçeve içerisinde verilmişti! İşin ilginç tarafı, “iddialar”ın sahibi kim, belli değildi.

Sabah da “iddialar”ı sahiplenmemek için özel gayret içindeydi. Herhalde Fotomaç’ta Diyarbakır faciasının geçiştirilmesi de aynı “hassasiyet”in ürünüydü.

(Zaman gazetesinin 15 Mayıs’ta “Diyarbakır’da bayram var” başlıklı bir haber yapması, bu haberde taraftarların sevince boğulduğundan, şehit Gaffar Okkan’a verilen sözden, teknik direktör Güvenç Kurtar’ın şampiyonluğu hak ettiklerine dair demecinden vs. bahsetmesi hangi “hassasiyet”in ürünüdür, bu da ilginç bir konu. Zaman, aynı anda bir gazetecilik gafı da yaparak, bir buçuk sütunluk, renkli zeminli bu haberin bulunduğu sayfanın “haber turu” sütununa, “Altay’dan D. Bakır’a tepki var” başlıklı, toplam 29 kelimelik bir haber de koydu.)

TSYD’de de “olağanüstü hal”

15 Mayıs’taki iki gelişmeyi ekleyerek aktarımı tamamlayalım: Altay kulübü maçın tekrarı için girişimde bulunacağını açıkladı. Haydi bu normal. Ama başkaları da devreye girdi. Tıpkı Milliyet’in bir tür olağanüstü hal uygulamasıyla “Milliyet” imzalı editoryal yazı yayımlayıp derin devletten vs. bahsetmesi gibi, Türkiye Spor Yazarları Derneği de bir açıklama yaptı, Diyarbakır’da gazetecilere ve konuk takıma yapılan muameleyi “dehşet ve nefretle” karşıladığını bildirdi, güvenlik güçlerinin olaylara seyirci kaldığını vurguladı, sorumlular hakkında soruşturma açılmasını istedi, üstüne üstlük, yargıya başvuracağını ilân etti.

TSYD’nin böylesine büyük bir tepkiyi sık sık göstermediğini gözden kaçırmamalıyız.

Resmî politika – organize eylem

Şimdi her şeyi şöyle bir toparlayalım:

Diyarbakırspor’u birinci lige çıkarmayı amaçlayan resmî politika icabı, Altay’ın terörize edilerek “yendirilmesi” planlanmış. Öğrenebildiklerimize dayanarak bunu söyleyebiliriz, abartma olmaz. Diyarbakırspor kulübünün bazı yetkilileri, taraftar grupları, şehirde asayişten sorumlu bazı kimseler, güvenlik güçleri, hepsinin katılımıyla yürüten bir organize eylemle karşı karşıyayız.

İşin bu kısmını derinleştirmek, ayrıntıları kesinleştirmek basının görevi. Oysa basın, Hürriyet ve Sabah örneğinde (ve başka gazetelerde de) gördüğümüz üzre, yaşanan facia hakkındaki ayrıntıları Altay’ın iddiaları kılıfına sokup sunuyor ve aralara sıkıştırıyor, buna karşılık, “Diyarbakır’da bayram”ı öne çıkarıyor. Her şeyden önce, bu kadar benmerkezci gazete ve televizyon yönetimlerinin bulunduğu bir ülkedeyiz, sırf gazeteciler dövüldü, odaya kilitlendi, çalışmaları engellendi diye basının yaygara koparması pek doğal olurdu. Ama TSYD ve Milliyet dışında kimsenin çıtı çıkmıyor. Bu durumda, organize harekâta, başta Hürriyet, basının büyük bölümünün de bir yerinden katıldığını düşünmek durumundayız.

Madem öyle, neden böyle?

15 Mayıs’ta NTV’nin “Yakın Plan”ında Erdoğan Aktaş, Diyarbakırspor kulübü başkanını konuk etti, programa Altay ikinci başkanı da telefonla katıldı (Aktaş ve “Yakın Plan”a bir defa daha tebrikler). Bu sırada, maçtan önce Altay soyunma odasına gelen federasyon temsilcisinin, federasyon yetkililerinden birini telefonla arayıp, “Asker gelmezse büyük olaylar çıkacak,” dediğini, Diyarbakır’ın kırmızı kartlı bir futbolcusunun maç boyunca Altay kalesinin arkasında bulunduğunu, Altay hücumdayken ikinci topun sahaya atıldığını vs. de öğrendik. Bunlara karşılık Diyarbakırspor başkanı sahaya maytap atılması dışında hiçbir iddianın doğru olmadığını tekrarladı durdu.

Basının tutumu açısından bizi ilgilendiren en önemli gelişme ise, Hürriyet spor servisi şefi Esat Yılmaer’in telefonla programa katılması, özellikle gazetecilerin dövülmesi, makinelerinin alınması ve çalışmalarının engellenmesi ile ilgili iddiaları yinelemesiydi. Yılmaer, bunları önlemek için girişimde bulunmaya kalkan TSYD Diyarbakır temsilcisinin de basın tribününde tartaklandığını ekledi.

Bütün bunlar Hürriyet’in spor servisi şefi tarafından ayrıntılarıyla biliniyor ve televizyon ekranından açıkça telaffuz edilebiliyorken gazetenin bunları aktarış (veya aktarmayış) tarzı, tabiî ziyadesiyle dikkat çekici bir çelişki yaratıyor. Bu da, spor servisine “büyütmeyin” talimatının gelmiş olabileceğini düşündürüyor. Hal böyleyse, yine “organize eylem” teşhisine ulaşıyoruz demektir.

Yazık olacak

Bütün bunların sonucunda, Diyarbakırspor’un genel futbol taraftarı kitlesi karşısında zaten yeterince nazik olan durumu daha da zorlaşacak ve 13 Mayıs’taki gibi organize eylemleri planlayanlar her ne amaçlıyorlarsa muhtemelen tam tersi olacak. Bu yollardan geçerek birinci lige gelecek bir Diyarbakırspor’un ülkesi ve milletiyle devletle bütünleşme sürecindeki hayatı hiç de imrenilecek bir hayat olmayacak.

Bu işin bir yanı. Burada bizi özel olarak ilgilendiren öbür yanıysa, tıpkı bütün olan biteni görüp de raporlarına yazmayan gözlemci ve temsilciler gibi, basının alnına da bir kara leke daha sürülecek. Bütün bunlardan başka manşetlere yansımayanlar neler mi ? Stada yakın bütün cep telefonu vericilerinin kapatıldığı , maç esnasinda ceken bütün telefonların celmediği , Sapanlarla sahaya taş atıldığı , ayna ve benzeri aletletle kaleciye tacizde bulunulduğu ve bunları yaşayan Altay'lı futbolcularin İzmir'e , Atatürk hava alanina indiğinde göz yaşlarını tutamadığı.. Evet..Soruyorum size ? Boyle şeylerin yaşanmasını bırakın..Konuşulması dahi Türk spor'u için bir yara değilmidir ?

İstanbulspor ŞİKE DOSYASI!!

Ulusoy federasyonunun, İstanbulsporlu 3 oyuncuyla ilgili resmi raporu 2003'te hasır altı ettiği ortaya çıktı

İşte teşvik belgesi

Şike Tahkik Kurulu'nun, İstanbulspor - Altay maçında Selçuk Şahin, Mehmet Yozgatlı Musa Kuş'un teşvik primi aldıklarını belirlemesine rağmen, 2 yıl cezayı gerektiren bu suçla ilgili resmi işlem yapılmadığı saptandı



Türk futbolunda son yıllarda doruğa çıkan teşvik primi iddialarının ilk kez resmi olarak kanıtlandığı, ancak Şike Tahkik Kurulu raporunun Haluk Ulusoy başkanlığındaki Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu tarafından "hasıraltı edildiği" ortaya çıktı.
Şike Tahkik Kurulu'nun, 2002-2003 sezonunun son haftasında oynanan İstanbulspor-Altay karşılaşmasında ev sahibi takım futbolcuları; Selçuk Şahin, Mehmet Yozgatlı ve Musa Kuş'un takımları dışında maddi menfaat temin ettiklerini belirlediği saptandı. Ayrıca Kurul'un, bu oyuncular hakkında Disiplin Kurulu Talimatı'nın 39. maddesine göre işlem yapılıp, 6 ay ile 2 yıl arasında ceza almalarını talep ettiği öğrenildi.

Federasyon gizledi
Avukat Erol Gönen başkanlığında Avukat Doğan Balkanlı, Avukat M.Emin Varol, Avukat Semih Güner ve Avukat Taner Ünlü'den oluşan 5 kişilik Şike Tahkik Kurulu, 25 Haziran 2003'de futbol tarihimizde teşvik primi alındığını ilk kez kanıtlayan raporunu federasyona sundu. Şike ve teşvik iddialarının gündeme geldiği bu dönemde rapor, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu'nda tartışıldı. Hukukçular, raporda adı geçen Selçuk Şahin, Mehmet Yozgatlı ve Musa Kuş'un derhal Disiplin Kurulu'na sevk edilmesi gerektiğini savundu. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile o günlerde soğuk savaş yaşayan Federasyon, Sarı-Lacivertli kulübe transferleri söz konusu olan Selçuk Şahin ve Mehmet Yozgatlı'nın da aralarında bulunduğu üç futbolcu hakkında hiçbir işlem yapmadı. Ayrıca kamuoyuna, şike ve teşvik unsuruna rastlanmadığı, 1. Süper Ligi'nin tescil edildiği açıklaması yapıldı.

Resmen teşvik
Şike Tahkik Kurulu, yaklaşık 1 ay süren incelemesi sırasında İstanbulsporlu Selçuk Şahin, Mehmet Yozgatlı ve Musa Kuş'un, Yarın gazetesinde yayınlanan röportaj kasetlerini dinledi. Kurul, gazetede yayınlanan "Teşvik primi şike değildir" başlıklı haberdeki tüm ifadelerin aynen ses bandında kayıtlı olduğunu, hatta bir takım konuşmaların da habere konu yapılmadığını saptadı. Bu konuşmaların tümünün üç futbolcuya ait olduğu kanaatine de vardı.
Kurul, o tarihte A Milli Takım'la birlikte Fransa'da bulunan Selçuk Şahin'in yazılı ifadesini alamazken, Musa Kuş ve Mehmet Yozgatlı ifadelerinde söz konusu röportajı inkar etmişlerdi.

Menfaat sağlandı
Şike Tahkik Kurulu, federasyona sunduğu raporunda üç futbolcunun maddi çıkar sağladığını aynen şu ifadelerde kayıtlara geçirdi:
"Kurulumuz özellikle 31.05.2003 tarihinde İstanbulspor ile Altay arasında oynanan müsabaka sonrası futbolcuların para aldıkları şeklindeki iddialar karşısında soruşturmayı bu yönde derinleştirmiş, yapılan araştırmalar sonucu gerek dinlenen ses bandı, gerekse İstanbulsporlu oyuncuların kurulumuza verdikleri çelişkili ifadeler, oyuncuların müsabaka sonrası kendi kulüpleri dışında başka bir yerden maddi menfaat temin ettikleri kanaatine ulaşmıştır. İstanbulsporlu oyuncuların maddi çıkar sağlamış olmaları Futbol Disiplin Talimatı'nın 39. maddesinin ihlali niteliğinde düşünülebilir. Bu konuda karar vermek federasyonumuzun yetkisindedir."

39. madde ne diyor ?

Sair hallerde menfaat
"Bir futbol müsabakasının neticesinden faydalanılması mümkün olan teşekkül ve kişilerden maddi menfaat temini suretiyle yarışanlar, bu suretle yarışanlara maddi menfaat adayanlar veya temin edenler 6 aydan iki yıla kadar müsabakalardan men cezası ile cezalandırılır. Bu fiili işleyenlere 500 milyar liraya kadar para cezası verilir"

TBMM GÜNDEMİNDE

Şike Araştırma Komisyonu, teşvik raporu ile ilgili ifade almaya başladı. İstanbulsporlu eski 3 oyuncu da Ankara'ya çağrılacak

Komisyon ifade aldı
SPORDA şike, teşvik ve şiddet olaylarını araştırmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde kurulan Araştırma Komisyonu da "teşvik belgesini" gündemine aldı. Komisyon ilk olarak Futbol Federasyonu Başkanvekili Şekip Mosturoğlu ve Genel Sekreter Lutfi Arıboğan'ın ifadelerini almıştı. TBMM'de iki saat süren toplantı sırasında Komisyon Başkanı Ankara milletvekili Haluk İpek'in iki yöneticiye, Şike Tahkik Kurulu tarafından hazırlanan raporla ilgili neden işlem yapılmadığını sorduğu bildirildi.

Oyuncular çağrılacak
ŞEKİP Mosturoğlu'nun geçmiş yönetimi ilgilendiren bu raporun kamuoyuna duyurulmamasının sorumluluğunun kendilerinde olmadığını, komisyon talep ederse federasyon arşivlerinde bulunan tüm belgelerin incelemeye sunulabileceğini söylediği kaydedildi. Araştırma Komisyonu'nun iki yıl sonra ortaya çıkan bu raporda adı geçen üç futbolcuyu, ifadelerini alınmak üzere, Ankara'ya çağıracağı öğrenildi. Ayrıca Haluk Ulusoy ve o dönemdeki yöneticilerin de görüşlerine başvurulacağı ifade edildi.

Altay'ın iddiası

Altay Başkanı Ahmet Taşpınar, iddialarını federasyona şöyle iletmişti: "25.05.2003'teki Elazığspor-İstanbulspor maçında İstanbulsporlu futbolcular hiç mücadele etmedi. 31.05.2003'teki Diyarbakırspor - Elazığspor maçında şike iddiaları ayyuka çıktı. Diyarbakırsporlu yöneticiler, futbolcularını silahla tehdit etti. Teknik Direktör Ümit Kayıhan, TRT'deki konuşmalarında şike konusundaki iddiaları dile getirdi. İstanbulspor-Altay maçı sonunda İstanbulsporlu oyuncuların teşvik primi aldıklarına dair ses bantları bulundu."

'Hepsi yalan'

İddiaları reddettiler
DİYARBAKIR - Elazığspor ve Elazığ - İstanbulspor maçlarıyla ilgili kulüp yetkililerinin şike ve teşvik iddialarını reddettikleri de gizlenen raporda yer aldı. Diyarbakırspor Başkanı Mücahit Can savunmasında, silah çekilerek futbolcuların tehdit edildiği iddialarının yalan olduğunu, kümede kalmayı garantileyen takımlarının psikolojik olarak müsabakayı rahat şekilde oynadığını ifade etti. Elazığspor Başkanı A.Baki Aydın ise kulüplerinin hiçbir çirkin oyun içine girmediğini ve şaibeye karışmadığını belirtti.

İlahi Adalet odur ki , bu suçlamaları redden Bursaspor , Elazığspor , Diyarbakırspor , ve İstanbulspor ardimizdan 2.lig'e düştüler..Federasyonun veremediği cezayı ilahi adalet verdi..
 

2002-2003 / 33. hafta

  O G B M A Y P Av
13-Diyarbakır 33 9 9 15 33 45 36 -12
14-Elazığspor 33 9 7 17 38 58 34 -20
15-Altay 33 9 7 17 48 69 34 -21
16-Bursaspor 33 8 9 16 39 61 33 -22
17-Göztepe 33 5 10 18 31 56 25 -25
18-Kocaelispor 33 6 4 23 31 64 22 -33
 

2002-2003 / 34. hafta

  O G B M A Y P Av
13-Elazığspor 34 10 7 17 40 59 37 -19
14-Diyarbakır 34 9 9 16 34 47 36 -13
15-Bursaspor 34 9 9 16 42 62 36 -20
16-Altay 34 9 8 17 48 69 35 -21
17-Göztepe 34 5 11 18 32 57 26 -25
18-Kocaelispor 34 6 4 24 32 66 22 -34
 

Sonuçlar
İstanbulspor : 0
Altay :0
Diyarbakır :1
Elazığspor :2
Bursaspor :3
Gençlerbirliği :1
kaynak : milliyet.com.tr

Ünver Ergün’ün olaylı maçın ertesi günün yazdığı bir köşe yazısı.


Canın Sağolsun   

Senin arkanda ne devlet,ne taraftar,ne de başka bir kişi,kurum ya da kuruluş vardı….
Yüreğindeki inançla yola çıktın.Dövüldün,sövüldün ama yılmadın…Diyarbakır maçına kadar
da sırtındaki terinle.onurunla geldin.

Ama meğer oraya kadarmış.Şehit polisimizin arkasına sığınarak,duygu sömürüsü yapanlar;başbakan yardımcısını,politikacısını,sözüm ona özerk ve tarafsız Futbol Federasyonu’nu,MHK’sını yanına alarak yola çıkmıştı.Sadece senin sahadaki mücadelen yetmedi.Yetmezdi de…Çünkü burası Türkiye’ydi.Önceden hazırlanmış senaryonun sen ancak ve ancak bir figuranı olarak nice 90 dakikalarda terini akıtmakla yetindin.

Oysa her maç dünkü gibi olsaydı.Kıran,kırana tertemiz…Ama yoo olamazdı…Çünkü birileri,birilerine vefa borcunu ödeyecekti!..Nitekim bu borç dün ödendi.Üzerinden aylar geçmesine rağmen Şehit Polisimiz Gaffar Okkan’ın tişörtünü göstererek şov yapanların dünyasında zaten sen yer alamazdın.Senin ne şanlı tarihin,ne gururun,ne de onurun,ona müsaade ederdi.

Ama unutma,daha lig bitmedi.Eğer birileri,yine birilerine diyet borcunu ödeyecekse,sen yine Süper Lig’e çıkarsın.O’nun için dünkü maçın son düdüğündeki gibi başın öne hiç eğilmesin.

Çünkü sen gönüllerin ŞAMPİYONSUN.
Senin canın sağolsun.
Kaynak:www.buyukaltay.org

 

 
  Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol